‘İMAM ALİ’NİN (AS) ŞAHADETİ’ ÜZERİNE

by Türkçe Haber Ajansı

SHAFAQNA– Öncelikle şunu belirteyim ki; böyle bir yazı yazıp yazmamak konusunda çok tereddüt’ yaşadım.  Kendime günlerdir, İmam Ali (as) gibi bir şahsiyet hakkında yazı yazmak senin haddine mi!?’ dedim. Ona Aşık’ biri olarak birkaç cümle yazmaktan da kendimi alı koyamadım.

 

Hicri 40. yıl ve Ramazan Ayı’nın 19. gecesi gelip çatmıştı. Yaşayanların en iyisi İmam Ali’nin (as) beklediği gün ve gece gelip yetişmişti. Gördüğü onca ihanet ve vefasızlıktan sonra kendisi için Rabbine kavuşma ve dünyadan kurtulma zamanı gelip çatmıştı.

 

O gece imam için başka bir gece idi. Her gece olduğu gibi o geceyi de Rabbine ibadet, dualar, yakarışlar ile geçirdi. Artık o an gelip yetişmek üzereydi. İmam, sabah namazı için evden ayrıldı. Arşta melekler onun gelişi için hazırlık yapıp beklemedeyken, yeryüzü ondan ayrılmamın hüznüne ve ısdırabına kapılmıştı bile. Yeryüzü onun gibisini görmemiş ve tanımamıştı. Alem, ondan başka Kabe’de doğan canlıya tanık olmamıştı. Doğumu gibi yaşamı da hikmetler ile doluydu. Allah Peygamberinin eğitimi ve terbiyesi altında yetişmiş, cennet kadınlarının hanım efendisi Fatime’ye (sa) eş olmuştu.

 

Hiç abartısız hayat boyunca yeryüzü onun gibi bir yiğit görmemişti. O, Allah’ın yenilmez Arslanı Ali’ydi. Allah Resulü hayattayken onu her şeyiyle korumuş, canını o yüce Resulün yoluna feda etmek için tereddüt dahi etmemişti.

 

O, yaşayan ve konuşan Kuran’dı. O, Allah’ın yeryüzündeki velisi ve imamıydı. O, cennet ve cehennemi bölen, Müminlerin Emiri,  yüzü akların önderiydi. Ali (as) Bedir’in, Uhud’un, Hendek’in, Hayber’in yenilmez kahramanıydı. Hep Allah düşmanlarının korkulu rüyası olagelmişti. O, Allah ve Resulü’ne sevgi ile bağlıyken; Allah ve Resulü’de onu çok seviyordu. İmam Ali (as) 11 İmamın babasıydı.

 

Daha nice yazmaya gücümün yetmediği özelliklere sahip idi. Yeryüzü böylesi bir insanın kendisinden ayrılmasından dolayı üzülürken, Allah’ın arşında melekler sevgilinin gelmesini büyük bir hüzün ve sevinçle beklemekteydiler.

 

Ve artık namaz vakti gelip çatmıştı. İmam namaza durmuş, maşuğuna dönmüşken alem içre en kötü mahlukat kılıç darbesini imamın başına indirmişti. Yer ve gök alemi feryat edip hüzne boğuldu. Gök ehlinin kavuşma arzusu arttı. Mescitte bir uğultu koptu. İnsanlar İmam’a doğru yöneldiklerinde onu mihrapta kanlar içinde gördüler.

 

O an İmam’dan şu ses duyuldu:

“Kabe’nin Rabbine and olsun kurtuldum!”

 

Mescittekiler imamın yaralı başını sardıktan sonra evine götürdüler.

 

İmam son anlarında insanlığa bir adalet örneği daha göstererek katili hakkında yakınları ve evlatlarına şöyle buyurdu:

 

“Cana karşılık candır. Eğer ben ölürsem, beni öldürdüğü gibi siz de onu öldürün. Eğer yaşarsam kararı ben veririm.”

 

Ramazan Ayı’nın 21. gecesi olmuş ve ayrılık vakti gelip çatmıştı. İmam Rabbine kavuşmuş, Dünya’dan kurtulmuş, daha önce kaybettiği, kardeşi Peygambere, eşi Fatime’ye ve diğer sevdikleriyle buluşmuştu.

 

Aynı gece İmam’ın oğulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile dostları onun cenaze işleri ile meşgul olmuş, gecenin karanlığında gizlice, Necef diye adlandırılan cennet mekana defnedilmiştir.

 

Rabbim bizleri imam Ali’ye layık sevenlerden eylesin. Bizleri dünya ve ahirette İmam Ali’den ayırmasın. Her anımızda Hz. Ali’yi bize şefaatçi karar kılsın…

İSMAİL ARAS

 

YORUM YAP

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.