Ehlibeyt Mektebini Nasıl Benimsedim? İsa Polat Hoca ile Şiilik Sünnilik Üzerine Söyleşi

by Türkçe Haber Ajansı

SHAFAQNA- Shafaqna Şii Haber Ajansı, değerli üstat İsa Polat hocayla Şiilik ve Sünnilik üzerine  çok faydalı bir söyleşi yaptı. Türkiye’de Ehli Sünnet gençlerinin Şii’lere nasıl baktığını, çocukluktan nasıl bir eğitim aldığını, vahdet için dikkat edilmesi gereken önemli noktaları SHAFAQNA için anlattı. Hizmetinize sunuyoruz:

Shafaqna: Hocam öncelikle okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız?

İsa Polat Hoca: Adım İsa Polat, Erzurumluyum; Oltu kazasının İğde köyünde 1958 yılında dünyaya geldim. 7-8 yaşlarında Erzurum’a geldik ve 21 yaşına kadar Erzurum’da kaldıktan sonra bugüne kadar yaşadığım İstanbul şehrine geldim.

Shafaqna: Erzurum genellikle Ehlisünnet’in biraz daha tutucu olduğu bir şehir olarak biliniyor, buna katılır mısınız?

İsa Polat Hoca: Doğrudur, genellikle öyle bilinir; Konya ve Erzurum şehirler öyle bilinir.

Shafaqna: Bu tutuculuk nereden kaynaklanıyor?

İsa Polat Hoca: Tabii Erzurum’un kadim medreseleri var; Selçuklu medreseleri var, Yakutiye medresesi var, Kurşunlu ve Muradiye gibi medreseleri var. Erzurum, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde önemli ilmi merkezlerdendir; dolayısıyla oradan kaynaklanan ilmi bir geleneği vardır ve bu etkinlik halen devam etmektedir.

Shafaqna: İstanbul’a geldikten sonra neyle meşgul oldunuz?

İsa Polat Hoca: Ehlibeyt mektebine olan ilgim, daha Erzurum’dayken başladı. Çok okuyan bir gençtim; Erzurum’da bulunan halka açık Karasu kütüphanesinin aktif elemanlarından idim. Orada sürekli alimler bulunurdu ve arkadaşlarla alimler arasında sohbetler olur kitaplar okunurdu. O sohbetlerde geçen, “Ümmetim 72 fırkaya bölünecek, bunlardan bir tanesi ehli necat olacak ve diğerleri ehli dalalet olacak, ehli bidat olacak” hadisi sürekli dikkatimi çekiyordu.

Tabi ki o zaman Şialar ehli bidat ve dalalet grubundan sayılıyordu. Zihnimizin alt planında Şiiler ehli bidattır, düşüncesi varken o günlerde haberlerde birden İmam Humeyni’nin İslam devrimi haberleri verilmeye başladı ve “Ne doğu ne batı, sadece İslam” sloganları atılmaya başladı. Bizler de o zaman İslamcılar denilen gruplardandık ve “Ne doğu ne batı, sadece İslam” diyorduk. İmam Humeyni siyasi duruşu ve sohbetleri itibari ile gönlümüze su serpiyordu; ama o bir Şia idi, ehli dalalet ve bidat idi. Bu yüzden biz bunları alimlerimize sorduk; bu adamlar niye ehli dalalet ve bidat, dedik. Onlar dediler ki mesela onlar abdest alırken ayaklarını meshediyorlar.

Biz de mesh meselesini konuşmaya başladık. O zamanlar Erzurum’da İslami İlimler Fakültesi vardı. Orada bulunan Arapçası iyi dört arkadaşa ricada bulunduk ve dedik ki bu elinizdeki size göre Kur’an değilse, Müslüman, Sünni ve Hanefi değilseniz, siz Maide suresindeki Arapça bir metin olan abdest ayetini nasıl tercüme edersiniz? Üç dört saat kendi aralarında tartıştılar ve en sonunda dediler ki: Eğer bizler Müslüman olmasaydık ve Kur’an-ı Kerim olduğunu kabul etmeseydik ve sadece Arapça bir metin olarak değerlendirseydik, bu metnin Türkçesini şöyle tercüme ederdik: “Namaza kalktığınızda yüzünüzü ve ellerinizi dirseklere kadar yıkayın; başınızı ve ayaklarınızı meshedin” Bu durumda Şiilerin haklı olduğunu söyledim.

İşte buradan bizim sorgulamamız başladı. El bağlamasından tutun neyi sorgulamaya kalktık isek Şia haklı çıkıyordu, Şia’nın delilleri güçlü çıkıyordu. Burası işin ilmi boyutuydu; diğer taraftan Türkiye’nin İslamcılarındandık, ümmetçiydik, milliyetçi ve ırkçı değildik. Ümmet arasındaki sorunları görüyor ve ümmetin nasıl bir araya geleceğini düşünüyorduk. Bu ümmetin nasıl bir araya getirileceğini araştırırken İmam Humeyni ve İslam inkılabı sayesinde imamet tezi ile karşılaştık. İmamet tezinin ümmeti bir arada tutabilme kabiliyetinin olduğunu; ama hilafet tezinin böyle bir kabiliyete sahip olmadığını fark ettik.

Dolayısıyla tarih boyunca İslam ümmeti arasında ihtilafların olduğunu ve İslam ümmetinin bir araya gelmesinin imkansız olduğunu anladık. İmamet tezi ile birlikte olay kartopu gibi büyüyüp gelişti. İlk dönemlerde imameti kabul ettik, bazı fıkhi doğruları kabul ettik; ama henüz Ehlibeyt mektebini tercih ettik diyemedik, pratikte yine Sünni olarak yaşıyorduk.

Shafaqna: O dönemlerde fikirsel bir buhrana ve çıkmaza girdiniz mi?

İsa Polat Hoca: Tabi ki, mesela sahabenin kutsallığı meselesi bizi çok etkiledi; imamet tezini kavrayınca doğrudan imamete ilk itiraz eden sahabenin durumu bizi çok rahatsız etti. Falan hazretin böyle yapmamalıydı; biz mi yanlış yapıyoruz yoksa bu hazretler mi yanlış yaptı!

Rahmetli Seyyit Kutup’un İslam sosyolojisine giriş diye bir kitabı vardı; o kitapta üçüncü halifeyi perişan ediyor, üçüncü halifenin yaptığı tüm yanlışları cesurca anlatıyor. Yazar Sünni, üçüncü halife de sahabe. Seyyit Kutup’un o kitapta bize verdiği cesaret ile sahabeye dokunulabileceği kanısına vardık. Sahabe yanlış yapmışsa onun yaptığı bu yanlışı tartışma cesareti bize verdi.

Nihayet Kur’an-ı Kerim’de isimlerin, sıfatların, aidiyetlerin önemli olmadığı, amellerin önemli olduğu hakikatini kavrayınca birinin amelleriyle ilgilendik; şu kişinin şu ameli yanlıştır, şu kişinin şu ameli güzeldir diye bireyleri kenara çektik ve amellere yöneldik. Bu sözünü ettiğim şeylerin hepsi bizlere yeni birer ufuk oldu ki ben daha sonra bunu Allah’ın hidayeti diye adlandıracağım; her hidayetler birer ufuk açıldı ve Rabbime hamdü senalar olsun nihayet Ehlibeyt mektebini idrak ettik ve elimizden geldiğince onu yaşamaya çalışıyoruz, elhamdülillah.

Shafaqna: Türkiye’de Ehlisünnet içerisinden Ehlibeyt mektebine temayül edenler ailelerinden bir baskı görüyorlar mı?

İsa Polat Hoca: Doğrusunu isterseniz, ailemden ziyade çevreden baskı gördüm; protesto edildik, izole edildik, boykot edildik. Zaten hukuki süreç açısından da ben Erzurum’u terk etmek zorunda kalınca ve İstanbul’a gidince ailemden zaten kopmuş oldum. Ama Türkiye çapında oluşturduğumuz çevre Ehlibeyt mektebine intisabımızı ilan ettiğimizi ilan ettiğimiz andan itibaren yüzde doksan sekiz oranında arkadaş bizi boykot etti.

Dolayısıyla biz yeni bir çevre edinmek zorunda kaldık. Kendi çabamızla, yeni diyaloglarla yeni yeni çevreler oluştu ve o çevreler de daha sonra elhamdülillah genişledi. Bu arada Azeri kökenli Şii kardeşlerimizin, gerek cami çatısı altında ve gerek bazı dernekler çerçevesinde örgütlenmeleri ile onlarla da tanıştık; dolayısıyla yeni bir toplum ve yeni bir mekan oluşturduk.

Diğer çevre ile de Ehlibeyt mektebinin öngörüsü çerçevesinde hoşgörü temelinde uygun gördüğümüz yerde bizden talep edildiği takdirde biz kendi meramımızı anlatmaya çalıştık, Ehlibeyt ekolünün delillerini ikame etmeye çalıştık. Bizim geçmişimizde olduğu gibi bu delillere kani olan arkadaşların katkısıyla yeni bir süreç başladı ve o süreç de gün geçtikçe gelişiyor.

Shafaqna: Türkiye’deki Ehlisünnet’in  Ehlibeyt mektebini gereği gibi hakkıyla tanıyamamasını neye bağlıyorsunuz? Verilen eğitimden mi kaynaklanıyor, yoksa Ehlibeyt mektebinin zayıf tebliğ edilmesinden mi kaynaklanıyor?

İsa Polat Hoca: Tarih boyunca Ehlisünnet mektebi iktidar gücünün mektebi olarak gelmiştir. Dolayısıyla bu burum doğrudan iktidat ile alakalıdır.

Shafaqna: Yani Ehli Sünnet’in yanında her zaman iktidar gücü olmuştur ve bu gözardı edilmemelidir.

İsa Polat Hoca: Evet, diyelim ki Ehlisünnet uleması içinden mevzuya vakıf bir insan çıktığını düşünün, bu insan iktidar gücünü karşısına almayı göz önünde bulundurması lazım; aksi takdirde o hakikatleri telaffuz edemez. Bu bakımdan birçok alim bu hakikati fark etmiş olsa da iktidar gücü ve ona bir de mahalle baskısını ilave edin, bu şartlarda o hakikat tam manasıyla teleffuz edilemiyor.

Ancak mahallenin delileri tipi insanlar bu mevzuda cesaret gösterdiler ve onların yaptığı çalışmalar neticesinde halktan gizlenen şeyler onlara ulaşabildi. Bir misal verirsek geçen yıl benim gelinim kitabımı okuyunca, bu dindar Sünni kız dedi ki amca, bunları bizim alimlerimiz bilmiyorlar. Dedim ki biliyorlar kızım, ama nasıl söylesinler; söylerse adamın kürsüsü kalmaz, mihrabı kalmaz,minberi kalmaz. Herkes boykota tahammül edemez.

Dolayısıyla bence iktidarın çok etkisi var; yani tarih boyunca mezheple iktidarın kilitlenmesinin çok etkisi var. Eğer siyasi güçler devreden çıkarsa ve diğer taraftan insanın fıtratını ele alırsak fıtratın simetriğinde bulunan halkla halkın buluşması çok hızlı olur. Bu süreci engelleyen siyasi iradedir.

Shafaqna: Sayın hocam! Ehlisünnet’ten Ehlibeyt mektebine geçiş sürecinde, Ehlisünnet kökenli biri olarak bu buhranlı ve sorunlu dönemde, en fazla tutunduğunuz şey ne oldu?

İsa Polat Hoca: Benim çıkış noktam çok önemliydi; yani ümmetin dağınıklığı. Ben ümmetin bu halinden muztariptim. Ben o gençliğime rağmen ümmetin bu durumunun nasıl iyileştirilebileceği konusunda beyin çatlattım ve nihayet imamet tezi dışında başka bir tez bulamadım. Bu bakımdan imamet tezinin bana verdiği enerji ile ben bugüne kadar geldim.

Diğer taraftan ben ilmi açıdan şunu tespit ettim ki Ehlibeyt mektebinde din ve otorite ilahi orjinden koparılmıyor. Ama diğer tarafta dinin ismi baki kalsa da otorite beşerileştiriliyor. Bu konu da bana ciddi bir motivasyon verdi. Din asla beşerileştirilemez. Beşerileştirilen din, Hristiyanlık gibi, Yahudilik gibi kendisine din dediğimiz şeyler İsa’nın adı vardı, Musa’nın adı vardı; ama mevcut din onlardan koparılmıştı.

Dolayısıyla İslam da aynıydı; İslam’ın adı var, Kur’an sabit, fakat Peygamberden ve Peygamberden sonraki vasisinden koparılınca bir şekilde Kur’an’dan da koparılmış oldu. Zaten bunun doğal sonucu olarak  “Kur’an bize yeter” ekolü ortaya çıktı. Kur’an bize yeter denildiği andan itibaren de Müslümanların sayısıca Kur’an olacaktır.

Sahafaqna: Şuanda Türkiye’de Ehlisünnet içerisinde Kur’an bize yeter ekolü epey gelişti ve arkasından büyük bir kesimi sürüklüyor. Buna delil olarak da Ehlisünnet kaynaklarında haddinden fazla hurafe olmasını gösteriyorlar.

İsa Polat Hoca: Tabi, müçtehitler arasındaki ihtilaflar, tarihteki müçtehitlere bağlı kalmak, hayattaki müçtehitlere geçit vermemek ve ilmin güncellenmemesi gibi sorunlar yeni nesil içerisinde tepkiye yol açtı. Hatta hızını alamayan gençler o kadar ileri gittiler ki deizm tuzağına düştüler. Şuanda Türkiye’de dindar aileler içerisinde birçok genç deizm tuzağına düşüyor. Bu bakımdan deizm tuzağına bakıldığında Kur’an bize yeter ekolü baş üstünde tutulacak gibi görünüyor.

Shafaqna: Türkiye’de Ehlisünnet’in diğer ülkelere göre daha mutedil olduğunu ve mutaassıp olmadığını, Ehlibeyt’in görüşlerini yakından tanıyamadıkları için mesafeli durduklarını söyleyenler var. Türkiye’deki Ehli Sünnet’i diğer Arap ülkelerindeki Ehlisünnet camiasıyla karşılaştırdığımızda bu düşünceye hak veriyor musunuz?

İsa polar Hoca: Ben Türkiye’deki Ehlisünnet’in Ehlibeyt muhabbeti ile büyüdüklerini düşünüyorum. Arap ülkelerinde ise Vahhabizmin etkisiyle tarihte Nasibiler denilen ekolün kucağına düştüler. Ama Türkiye’deki mutasavvıflar etkisiyle son on yıl haricinde Türkiye’deki ilahiyatlarda, dergah ve tekkelerde Ehlibeyt muhabbeti sürekli işlenirdi.

Mesela ben gençlik dönemlerimde Erzurum’daki Kadiri tarikatların zikirlerine giderdim; zikrin bitişinde on iki imamın adı sayılarak zikir bitirilirdi. Birçok tarikat silsilesini İmam Ali’ye dayandırır. Arap ülkelerinde ise tarikatlar lanetlenmiştir, dışlanmıştır; bu bakımdan Arap ülkeleriyle mukayesede bizim Türkiye’de bulunmamız bizim için bir şanstır.

Shafaqna: Sayın hocam! Tarikatlar ile mehdeviyet, şefaat, tevessül gibi inançlar Ehlisünnet inanç düşünce sistemine girmiştir ve bunlar Ehlibeyt mektebiyle uyuşan inançlardır. Fakat tarikatların özellikle son dönemlerde Ehlibeyt mektebine olan muhalefetleri diğer gruplara göre kat kat artmıştır. Normalde bunların Ehlibeyt mektebine daha temayüllü, daha hoşgörülü yaklaşmaları gerekirken en sert tepkileri ve hakaretleri onlar yapıyorlar, bu niye böyle?

İsa Polat Hoca: Bu son yıllar içerisinde uluslararası güçlerin müdahalesiyle oluşmuş bir hadisedir.

Shafaqna: Yani İran İslam İnkılabından mı bu korku kaynaklanıyor?

Tabi ki! Dergahlarda, tekke ve zaviyelerde Ehlibeyt muhabbeti var mı? Elbetteki var. Diğer taraftan kendisini Ehlibeyte nispet veren bir devrim meydana gelmiş mi? Kahrolsun Amerika, kahrolsun Rusya, Kahrolsun İsrail, demiş mi? Bundan Türkiye’de ilk etkilenecek ekol ve taban Aleviler ve tarikatlardır. Dolayısıyla uluslararası güçler Türkiye’de tarikatları garanti altına almak ve dolayısıyla diğer tarafa düşman yapmak istediler. Bu, uluslararası bir operasyondur; yoksa bu durum Türkiye’deki bir sufinin kendi öz tutumu değildir. Onları bir şekilde örgütlediler.

Shafaqna: Onlar ile Ehlibeyt mektebi arasında bir diyalog hattı kurulsa daha fazla muhabbet gösterirler mi yoksa siyasi güçler buna engel mi olur?

İsa Polat Hoca: Yıllardır savunduğum şeydir. Bu kardeşlerimizle ile bir köprünün kurulabilmesi lazım. İlk günler sıkıntılar yaşansa da uluslararası emperyalizmin müdahalesinin hissedildiği yerde bu Müslüman kardeşlerin haktan yana tepki vereceklerinden ben eminim.

Shafaqna: Burada bizde bir eksiklik olduğunu mu düşünüyorsunuz?

İsa Polat Hoca: Tabi ki bu tarafta da bir eksiklik var. Bu taraf da bu mazlum halkları öbür tarafın kucağına bırakıyor.

Shafaqna: Hocam! Türkiye’deki Ehlibeyt mektebine mensup olanlar hakkında da tebliğ konusunda bir öz eleştiri yapılsa ne dersiniz? Bizdeki eksiklikler nedir?

İsa Polat Hoca: Mübelliğler empati yapamıyorlar. Benim bir televizyon programında yaptığı bir empatiyi örnek vermek isterim. İmam Ali’nin (a.s) doğum günü münasebetiyle program yapıyorduk. Ben programın girişinde dedim ki niye falan hazretin filan hazretin değil de İmam Ali’nin (a.s) doğum gününü kutluyoruz. İzleyiciler bu soruyu bize sormakta haklıdırlar. Ben buradan başladım ve İmam Ali’nin farkını anlatmaya çalıştım; tamam doğrudur diğerleri de hazrettir; fakat İmam Ali (a.s) sahabeden bir sahabe değildir. İmam Ali’nin (a.s) konumu  farklıdır. Yani çoğunluğu oluşturan Müslüman kardeşlerimizin zihninin de kabul edebileceği gerekçeler öne sürdüm. Bizim mübelliğler bu manada empati kuramıyor. Didaktik davranıyorlar; hak budur, öyleyse bunu kabul edeceksiniz

Shafaqna: Şimdi burada bir itiraz var; Ehlibeyt mektebine mensup olan özellikle hocalar vahdete zarar verebilecek şekilde Ehlibeyt’i tebliğ ediyorlar. Bir kısım diyor ki hiç geçmiş konulara dokunmayalım, onları bir kenara bırakalım. Şuanda Amerika ve İsrail tehlike, bu bakımdan vahdet ve ümmet vurgusu daha fazla yapılmalı. Bir kısım da diyor ki Ehlibeyt’in hakkaniyetini ne zamana kadar gizleyelim. Kırmadan dökmeden anlatmamız lazım.

İsa Polat Hoca: Burada dikkat edilmesi gereken çok ince bir çizgi var; öncelikle İslam düşmanları karşısında Müslümanların tek vücut olması gerekliliğinin göz önünde bulundurulması lazım. Fakat diğer taraftan mutlak vahdetin tahakkuk edebilmesi için mutlak hakkın ortaya çıkması lazım. Bu ince ayarı yapabilmemiz lazım. Ben Müslümanım diyenin, Müslüman olduğuna hükmedip tüm farklı renk ve mezhebine rağmen önce hukuki bir duruş sergilememiz lazım.

Ben Müslümanım diyen Müslümandır; onunla Müslüman olarak diyaloga geçilmesi zorunluluğu vardır. İkinci hakikat şudur ki haktan bir şekilde sapmalar olmuş ki hak dörtle telaffuz ediliyor, üçle telaffuz ediliyor, hatta pratiğe bakarsanız kırkla telaffuz ediliyor. Kırk tane tarikat, kırk eli tane mezhep. Öyleyse burada haktan bir kopuş var. Dolayısıyla ilmi olarak o merkezde kalmış olan bir şekilde koptuğumuz o hakkın da  incelenmesi gerekiyor. Bu incelenirker bu taraftaki hukuki düzlem bozulmadan, ben Müslümanın diyen Müslümandır ve benim kardeşimdir, diyerek disiplini bozmadan o ilmi çalışmayı yapmamız lazım.

Bu noktada bazı kardeşler buradaki ayarı kaçırıyor. Ya uluslararası emperyalistler karşısında vahdet olalım deyip tarihten beri bu Müslüman halkın mahrum bırakıldığı hakkı söyleyemiyor üstünü örtüyor ve dolayısıyla bu halk yine bu haktan mahrum kalıyor. Öbür taraftan hakkı ikame edeyim derken uluslararası emperyalizmin değirmenine su taşıma riskine düşülüyor. Ama ben bu iki riskten de kurtulmak suretiyle bir ayarın yapılabileceğine inanıyorum.

Shafaqna: Hocam! Son olarak hem Şii dünyasına ve hem de Ehlisünnet dünyasına yapacağınız bir tavsiye var mı?

İsa Polat Hoca: Ben Ehlisünnet Müslüman kardeşlerime diyorum ki sizin imanınıza şehadet ediyorum, sizin benim Müslüman kardeşlerim olduğunuza şahadet ediyorum; ama biraz okuyun araştırın; hak tektir, iki tane hak olmaz gerçeğinin üzerine gidin.

Şia kardeşlerime de selam ediyorum. Onların da imanlarına şehadet ediyorum ve onlara da diyorum ki Ehlisünnet kardeşlerle sizi tarih boyunca kendi siyasal iktidarları için ayrı düşürenler vardır; bu siyasi otoritelerin siyasi haveslerinden kendinizi bağımsızlaştırıp Sünni kardeşlerinizle kol kola girip ilmi meseleleri ilmi haysiyet içerisinde müzakere etmeye devam edin.

Şii kardeşlerimizin dikkat etmesi gereken şey Sünni kardeşler namına empati yapabilmeleridir. Eğer bu empatiyi yaparlarsa yarın Sünnisiyle Şiisiyle bütün Müslümanlar bir araya gelecekler ve bu da uluslararası emperyalizmin  İslam coğrafyasından elinin kesilmesi sürecinin başlangıcı manasına gelecektir. Allah o günü tez eylesin.

Shafaqna: Hocam! Çok teşekkür ederiz.

Şunlar da hoşunuza gidebilir

YORUM YAP

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.